31 Aralık 2013 Salı

kolay bir hayatı zor yaşadınız mı hiç

gül almış bir kadın gibi gülüp
geriye sadece dikeni kalmış bir gül gibi ağladığınız oldu mu hiç

üstünde oturduğunuz sandalyeden
tabağınızın durduğu masadan
üstünüzdeki kazaktan
ve parmak izlerinizi taşıyan şu rakı bardağından bunalıp
kalkıp gidemediğiniz oldu mu
kalabalık yalnızlıkları tek yalnızlara tercih ettiğiniz

aynı anda çok üşüyüp, içinizdeki yangınlardan terlediğiniz oldu mu hiç
ılık bir meltem eserken deniz kenarında, çengeli yutmuş balık gibi nefes alamadığınız
gökyüzüne bakıp hücresi dar gelen iri bir mahkum gibi dünyaya sığamadığınız oldu mu hiç

sabah gözünüze çok güzel gözüken bir şehrin
akşamüstüne doğru zalimleştiği oldu mu hiç

bacaklarınızın afrikaya kadar koşacak güçte olduğu halde
evinizin yıllardır oturduğunuz köşesine çivilendiğiniz oldu mu

ölmekten korkup yaşamaktan daha da çok korktuğunuz oldu mu hiç


29 Aralık 2013 Pazar

şimdi  bir yıldız kaysa
kayalıklarda oturan yaşlı adam bir dilek tutsa
yıldız denize dalsa
adam gözlerini kapasa
bir daha hayata gelmek istediğini haykırsa

tanrı takvime baksa


şimdi bir yıldız kaysa
kırklarında bir kadın
kendini soğuk fayansların üstüne atsa
tuvaletin küçük camından göğe baksa
bir bebeğe hayat vermek istediğini haykırsa

tanrı takvime baksa



kalp sıkışır
hatıralar evleri dolaşır
akla geceden kovulan karanlık bulaşır
yastık yorganla savaşır
zamanın azlığı
içimdeki hasretleri odanın içine taşır
nefesim rüzgara karışır

                             sabaha karşı



kravatın düğümü çözülür
ademin elması tutsaklığına üzülür
tabak çanak sesleri
eve dönme çilesi
kaldırımlar sokaklar balkonlar
anlar beni acelesi olmayanlar
hayat eve dönüyor
şehre çıkıyor tüm yalnızlıklar
                         
                             akşama karşı

16 Aralık 2013 Pazartesi

bir dünya var
benim dünyamın uzağında
ateş saçan dinozorların ve buzulların ardında

bir dünya var senin yanında
göğünün rengi cennet mavisi
suyu gönlümün çaresi

bir dünya var senden uzakta
düşmüş benim avucumun ortasına
ne gülü kokar
ne bülbülü yüzüme bakar

bir dünya var zihnimle ulaşamadığım
orda sen varsın
ve bütün büyük şairler
ırmaklar var
anam babam kardeşlerim var
rengarenk hayvanlar

gönül var
ağrısı yok
sevmek var
yitirmek yok

bir dünya var
içinde (bir) ben yok

15 Aralık 2013 Pazar

sağa dönüyorum kalbimin sağı acıyor
sola dönüyorum solu
yatağım / uçurumun ucu
geceliğimin danteli
sevişmiş olmamızın suçlusu

saat sabanın dördü



saat sabahın dördü
kadın hayata sırtını döndü

saat sabahın dördü
adam ona bu saatte şiir yazdıran kadere sövdü

saat sabahın dördü
kelebek
bir günlük hayatın sırrını çözdü

saat sabahın dördü
tuvalete uyanınca
gece seviştiği adamın çoktan gitmiş olduğunu gördü

saat sabahın dördü
bir genç kız
sevmeden
ilk kez öpüştü

saat sabahın dördü
ne manyak bu gökyüzü
gece desen karanlık değil
gündüz desen aydınlık
sıkışmış
takım elbise giymiş bir homoseksüel gibi

saat sabahın dördü
şehrin uyuyamayanları
geceyi saçlarından ördü

saat sabahın dördü
meleklerin ve şeytanların çatışmasından ötürü
şair viskisinden bir yudum daha alıp
öldü











zihin.
çalış. çalış. çalış.
zihin.
şimdi dur.
uyu.

gönül.
sev.
daha çok sev.
delirircesine sev.
gönül.
şimdi unut. sil.

ruh.
duy.
kokla. dokun. yarat.
ruh.
rahat. rahat. rahat.

beden.
güzel ol. zayıf ol. zinde ol.
öyle ol. böyle ol.
şimdi.
yok ol.

12 Aralık 2013 Perşembe

benim hayatım ortadan ikiye ayrılmış
hatta üçe beşe sekize
benim hayallerim sana ayrılmış
teke
boşa gitmişler
sen gelmeyince

11 Aralık 2013 Çarşamba

senden apar topar ayrılırken
evinde unuttuğum terliklerim
çoktan misafir terliği olmuştur

başka ayaklar
evinin koridorlarında
sana doğru koşmuştur

uyurken gecenin sessizliğinde
içime çekerek öptüğüm ensenin kokusu
çoktan başka ciğerlere dolmuştur

de ki

hadi de ki
şimdi bu kar felaketinde
giydim ceketimi taktım beremi ve eldivenimi
yürüdüm sana
de ki çaldım zilini
de ki sen de açtın kapıyı

üstüne üstlük bir de yalnızsın diyelim
karnın da aç ki ne aç
de ki bir şişe kırmızı şarap getirmişim sana
yanına da yaparız domatesli bir makarna

hadi diyelim ki bir de beni öptün
sıcacık.
oh.
bir an yok oldu kar fırtınasının beyaz yalnızlığı
şarabın rengi deydi
kaldırımlardaki buzlar eridi

sarıldık...
ve uyuyakaldık....


e sonra
de ki kar durdu
talihsizlik bu ya
güneşin bir anda sahneye çıkası tuttu
şarap bitti
hayat başladı

sana bir telefon geldi
acil olanından
gitmen gerek
fazla alıştırmadan


istanbul sanki hiç bu kadar soğuk
hiç bu kadar sensiz olmamıştı
gökyüzü bu kadar çok yıldızlı iken
sokaklar hiç bu kadar karanlıkta kalmamıştı
saat bu kadar geç
gitmek için hiç bu kadar erken olmamıştı

5 Aralık 2013 Perşembe

tir tir

seninleyken
      bir tanem
            gündüzüm geceye karışır
                 gecem nefesine muhtaç kalır
                      saatler düşer duvarlardan
                             aç olan bir tek yüreğim kalır

seninleyken
      bir tanem
          gözlerim seyre dalar
               kirpiklerinin arasına
                    hayatın sırrı dolar

seninleyken
       bir tanem
           4 bir yanımı
              ve
                1 başımı
                     dudaklarımın arasını
                           göğüsümün çatalını
                                   korku basar

tir tir titrer
       içimdeki kaybolmuş ihtimaller
            bilirler
                  yarın yok
                        sen ve ben gibi
                                   bugün de
                                          dakikalar sonra
                                                   sona erer.

geçememiş geçmiş

hikayeler.
gelir geçerler.
anlar.
saliseler.
bölük pörçük geriye kalanlar.
ve sen
ve o sokak
o gülümseme
o son gece
sonra bir son gece daha
bir çok sonlar
o taşınmalar
o sarılmalar
anam babam herşey
gözümün kıyısındaki kırışıklıklar
değişenin baktığım aynalar değil
kendim olduğunu anlamak

geçmiş / bir kelime
şiir gibi
devrik

hayat / bir çok kelime
şiir gibi
başı sonu olmayan
yan yana
mazasızlıklardan
mucizeler doğuran

3 Aralık 2013 Salı

mutluluklar birikmiyor

mutsuzluklar pintidir.
birikir.
birbirine eklenir.

mutluluklar müsrif
gülümsemeleri anında harcayıp tüketir

diyorum. inanmıyorsunuz.
para birikiyor. kilo birikiyor.
mutluluklar bir türlü birikmiyor.

her güne yeni bir mutluluk gerekiyor




1 Aralık 2013 Pazar

35


Sabahın körü. Hem de pazar sabahının körü. Saat 07.15. Saçma bir andayım. Yanlış bir günün uygunsuz bir saati. Hayat pause da. Kuşlar bile uyanmamış. Köpeğim horluyor. Ben Uyandım. Neden bilmiyorum.

Aklımda düşünülmesi gereken çok fazla şey var. Ödevini yetiştirme telaşında olan tembel bir öğrenci gibi vicdan azabıyla gözlerimi açtım. Galiba ben hayallerimi yetiştiremedim. 35 yaşıma.

Bugün benim doğum günüm. 35 yaşına giriyorum. Biliyorum bundan sonra hiç birşey eskisi gibi olmayacak. Olmaması belki de daha iyi. Eskiden ne iyiydi ki. Hayattı işte yaşanan her şey. Herkesinki gibi bir şeydi.

Bu yazıyı geleceğime yazıyorum. Allah ömür verir de 40 ımda blog uma girip bu yazıyı okursam, kendime hatırlatmak istediğim bir iki şey var.

Doğum günü, yıl dönümü, yılbaşı, açılış vs insanı değilimdir. Hayatımın tüm kutlamalarını sessizce geçirdim. büyük büyük okullar bitirdim. Yeni yaşlara girdim. İş yerleri açtım. Yıllanan, uzun süren aşk ilişkilerim oldu. Hiç biri çılgın bir kutlamayı göremedi. Ben öyle olsun istedim.

Sıradan akşamlarım oldu. Free shop tan ellerim kopana kadar taşıdığım şampanyaları ardı ardına patlattığım. Sabahlarım oldu, nedensiz mutluluklarla dans ederek uyandığım. Aşklarım oldu / Gün dönümlerine canımı feda edeceğim.

Hayatın kendisi bir kutlama. Ve bir cenaze. İç içe.

Benim kalbim de öyle.

Çoşku ve hüzün el ele.

35 yaş yolun yarısı. Cahit Sıtkı ya bugünlerde herkes karşı.
Diyorlar 35 değil artık ömrün yarısı.
Neymiş efendim tıp ilerlemiş, insan ömrü uzamış. Falan filan.

Olabilir.

Ben zaten insan uydurması numeratik yaş hesaplama biçimine göre "yolun yarısındayım" demiyorum.

Ben 35 yaş diye adlandırdığımız hayatımın bu döneminde, hayatı gerçekten yarıladığımı hissediyorum.

Demo bitti.

Artık yayındayız.

Büyüyünce astronot olacağım, oscarlarda ilk önce anneme teşekkür edeceğim hayalleri bitti.

Budur işte.

Hayatın budur.

Ona göre...

Hamur tuttu. Sen oldun.

Tabi ki her an değişiyoruz. Şu üstünde oturduğum tahta sandalyenin içindeki moleküllerin değiştiği gibi. Durmak imkansız. Sabitlenmek imkansız. O yüzden zaten, kendimizin ve bizi çevreleyen hayatın - an be an değiştiğini gördüğümüzdendir - işimizi gücümüzü, evimizi, eşimizi sabitlemeye ihtiyacımız. İnsanız. Uçup gitmekten korkarız.

Ama bu 35 yaş ve sonrası. 35 yaş ve öncesine benzemiyor be kardeşim. Her daim değişmek mümkün ise de," hiç bir zaman geç değil yeniden başlamak için" ise de... değişimi başlatmak bundan sonra artık çok kolay olmayacak. Biliyorum.

Gelecek ne getirecek bilmiyorum. Hepimizin sınav soruları farklı yerlerden. Kopya çekmek imkansız.

Kendi sınav kağıdımdan yakınacak değilim. Kazık sorular var evet, ne diyeyim?
35 senedir çözemediğim bir tek başınalık problemi var ki, hiç ama hiç girmeyeyim...

ömür yarısı eşiğinde durduğum bugün. düşündüğümde. belki de. tek başınalık fiziksel bir durum değildir, diyorum.

sınavımın bu problemine farklı bir bakış açısıyla yaklaşmalı belki de bundan sonra. Tek başınalık dediğin, bir ruh hali. Bunun çaresi yok hiç kimsede. herkes herkese emanet bu alemde.

insanın en değerli eşlikçisi kendisi / bulabilene.
en tehlikeli yol başlar, gözlerini içine çevirdiğinde.

kahır etmemeli
eş, dost, düğün, dernek, komşu, akraba, o, bu, şu
her şey değişir
sen ortasında kal / değişenin.
izle. gülümse.
ama bil.
en sıkı sarılanlar bile birbirine
tek başınadır yüreğinde.

tek başınalık senin için bir eza
hür bir kartal için başka türlüsü mümkün olmayan bir varoluş
kelebekler yalnızlık çeker mi
sen - neden / kimden / ne beklersin - e be güzel kızım
ne farkın var senin kelebeklerden

sınavların en kazığıdır bu
ne zaman ki tek başınalık
balkonumdan gözüken şu incir ağacının hali gibi
sorgulanmayan bir hal olacak
zayıflayan yürek avunmak için başkalarına ihtiyaç duymayacak
o zaman kavuşacak damla denize.
her şey
büsbütün olacak.

14 Kasım 2013 Perşembe

kimsesiz

onursuz bir geceden doğan
günahsız bir piç gibi
sahip çıkamadık bu aşka
başka insanların kapısında
dilendik gönül tokluğuna

bir sokak çocuğuna
dünya dar gelir
başını nereye soksa
birisi değneğiyle ittiriverir

ordan oraya
ordan oraya

öksüz bırakılacak aşklar
doğurulmamalı
sokaklar
gönül yetimleri ile dolmamalı

gönül yerleşkesi

yok.
bilmiyorsun sen aşkı.

aşk zannediyorsun
heyecanları

anlamıyorsun
aşk
gelir geçer
sanıyorsun

geçmez bir tanem
geçmez
göze dudağa tene
haz veren aşk
çömez

gerçek aşk tam teşkilatlı bir ordu gibi
hiç beklenmedik bir anda
kuşatır seni
istilaya yeminli
kırar döker ondan öncesini
hedef
gönül yerleşkesi





12 Kasım 2013 Salı

yabancıyım
kendi evime
kıyısı kırışık gözlerime
yabancıyım
derisi kurak ellerime

kimin bu el
bu elin tuttuğu kalem
kalemin yazdığı şu modası geçmiş kelimeler
kimin.

çoktan beri yabancıyım
kendime sancılıyım.

yalnızlıklar kalabalıklar arasında boğulsun

gün degişsin
dün olsun
aynada bir tek çocukluğum kalsın

ellerim değişsin
avucumdaki kader çizgilerim belirginleşsin
ihtimaller teke insin
geçmiş silinsin
zihinlere net gelemesin.

gündüz tükensin
ikindinin kısa varlığı kıymetlensin

balkonuma bir kuş konsun
kuşun gözlerinde yeni bir hayat olsun
yalnızlıklar kalabalıklar arasında boğulsun

okunmuş bütün şiirler cayır cayır yansın
dilime ilk kez dinlediğim basit bir şarkı takılsın
saçlarımın okşadığın boyaları aksın

seni seviyor olmam
yerini
seni sevmiyor olmaya
bıraksın.

7 Kasım 2013 Perşembe

beyoğlu

zurnanin deligi hayatim
basit.
uzaktan güzel.
hüzünlü bir komedya
boslugun doldurulmasi imkansız bir parmakla

birbiriyle ne yapacağını bilenlerden
buyuk senfoniler duyulur şehrin üzerinden
güçlü piyano.
zarif keman.
eğlenceli darbuka.

bir çingene çocuk nefesini uflediginde zurnaya
hayat durur.
ay bulutun arkasina saklanir.
piyano susar.
keman utanir.

sokaklar ve insanlar
tüm ciplakliklariyla
başbaşa kalır.

3 Kasım 2013 Pazar

akarsu

hayatimin cok sacma bir donemindeyim
öyle ki; kimseye kusecek kadar sinirlenmiyorum
gurur yapacak kadar kendimi onemsemiyorum
ozleyecek kadar baglanmiyorum
korkacak kadar varolmuyorum

bir akarsu gibiyim
bir yerde baglanacagim
baska / daha buyuk / bir yere
yolda sagimda ve solumda
kim varsa
serinligimle selamliyorum

derin olmayan cukurlardan tasiyorum
taskinliklarim kenar mahallelerde
yanlış cografyalarda kuruyor
gönlüm kabı kadar su alıyor

nazlı bir akış
bir gün kurak ise
bir gün coşuyor
aştığım her bir taşın, her bir dalın
üzerinde
bir damlam kalıyor

gözlerimi kapatıp
büyük denizleri hayal ediyorum
cılız kalmış bedenimle
sana dogru akıyorum

yağmurlar yağıyor üzerime
insanlar sandal yapip geziyor yüreğimde
korkmuyorum
bir sızıntım
yeter
yola devam etmeye

16 Ekim 2013 Çarşamba

Urla yı seviyorum. Izmirle cesme arasinda. Izmirli olmayanin pek isi olmaz buralarda.

Son bir kac yıldır, izmir e giderken bir ic ses beni Urla sapagina sokuyor.
Yalniz seyahat etmenin nadir guzel taraflarindan biri kafana gore takilma ozgurlugun.
Urla nin icine daliyorum. Arabami bir sokaga parkediyorum.
Icimden bir ses hayatimin bir doneminde burada yasayacagimi soyluyor.
belki de suan yasiyor olmaliydim. Bilmiyorum.

beni buraya ceken birsey var.

burasi ben gibi biraz.

tam olmamis.

amator.

ama deniyor. Muhim olan da bu ben de deniyorum. Hem de cok.

ben istanbul olamam. Istanbul ne yaptigini, nereye gittigini iyi biliyor.

ben bir kasabayim.

deniz kenariyim.

guzelim.

ama guzelligiyle ne yapacağını bilmeyenim.

Urla da bir tiyatro kurmus birileri. Cok guzel oyunlar sahneleniyor.
Urla da harika sarap baglari kurmuş birileri. Baglarin ortasina da kendilerine ev yapmislar.
bahçelerinde cocuklar ve kopekler kosuyor.
Urla da bir sanat sokagi yapmis birileri. Eski evleri sanat atolyelerine cevirmisler. Yuksek tavanlari, engin hayalleri olan birileri.
Urla da merkezde buyuk mavi panjurlu bir evi, biri,kalkmis hayvan barinagi yapmis. Bahcesini begonvillerle donatmis.

Cilgin insanlar!

ruhu amator insanlar!

Hicbirsey tam islemiyor kabul. Hersey bir parca eksik.

Hayat gibi biraz.

Ben gibi biraz.



13 Ekim 2013 Pazar

bir şey var

bir şey var pazar sabahında
yokluğun var
kocaman güçlü bir şey
evi kaplayan
nefes almak imkansız
yatağimla tavanın
cam önündeki iki sandalyenin
ve iki kolumun arasında
senden önce var olmayan yokluğun

bir şey var sokaklarda
lokantalarda.  otobüs duraklarında.
benim bile olmayan çocukların
umut veren kahkahalarinda

bir şey var.

yokluğunun varlığı var.

hayatta.

22 Eylül 2013 Pazar

Yarı Yol Molası

Bir yıldız kaydı gökyüzünden
Bir hayat düştü
Bir kadının içine
Deniz kenarında bir evde
Belki de hiç sevişilmemesi gereken bir gecede

Kadının gözleri yeşil.
Ne sonbahar yeşili. Ne kış yeşili. Ne yaz yeşili.
Kadının gözleri bahar yeşili.
Ham.
Daha olmamış.
Ürkek yeşil.

Yeşil gözlü bir kadın
Sıcak bir şehrin
Denizinin kenarında
Hayat verdi
Başka yeşil gözlü bir kadına

Yeşil gözlü küçük kadın
Annesi gibi değil
Koşup gitti ilk fırsatta
Bilinmedik başka diyarlara

Ömrünün ilk yarısı
Geçti başkalarının bağlarında, topraklarında.

Bir sabah uyandı ki
35 yaşında.
Bir farketti ki
Başını yaslamış buğulu bir cama.

Dönüyor annesinin yeşil baharına
Yarı Yol Molası
Duruyor o herşeyin ilk başladığı noktada
Kafasını geriye çevirip bakıyor 35 yeşil yıla
Ayaklarının dibine düşmüş yorgun yapraklarına

Anlıyor Cahit Sıtkı'nın bahsettiği o eşik
Duruyor karşısında.
Yaş 35.
Eşik kapalı.
Biliyor.
Yeşil bahar çok geride kalmış olmalı.


Adana uçağı Eylül 2013

22 Temmuz 2013 Pazartesi

mutlu bir ayrılık hikayesi : SİGARA ile BEN



Tarihler vardır unutulmaz. Doğum günü, ölüm günü, tanışma günü, taşınma günü, evlenme günü, evden ayrılma günü…

20 Temmuz 2013 benim “sigarayı bırakma günüm”.


Bundan 20 yıl önce sadece 15 yaşında bir kız çocuğuyken sigarayla ilk tanıştığım o günün tarihini hatırlamıyorum. Ama şundan eminim ki, o ilk sigarayı yakarken biri bana bu meleti bundan sonraki 20 yıl boyunca her gün içeceksin (bıraktığım güne kadar yaklaşık 67 bin 200 adet sigara içmişim hesapladım), zamanla onsuz yaşayamaz hale geleceksin, içemediğin zaman sinirlerin bozulacak, ellerin titreyecek, sonra dişlerin sararacak, cildin kuruyacak, pis kokacaksın, 20 yıl boyunca küçük bir servet ödeyeceksin (yaklaşık 58 bin tl) deseydi muhtemelen o ilk sigarayı yakmazdım.  


İşte bu ve daha fazla bir sürü nedenden dolayı SİGARADAN ömrümün sonuna kadar kurtulduğum günü 20 Temmuz 2013 gününü asla unutmayacağım. Sanırım kendi öz irademle, kendim için yaptığım en iyi şeydi bu.


Sigarayı bırakmak istiyorsanız kaçınılmaz olarak 1 gün “O SON GÜN”olmalı. Bunun en doğru veya en uygun zamanı yok! Doğru zaman şimdi! Hayatta her şeyde olduğu gibi, tek gerçek an şuan / gerisi yalan.

Ama işte benim için o "doğru" gün bir türlü gelmek bilmedi. Sigara içenler anlar ancak beni... Hayatta birçok alanda başarı göstermiş bir insandım ama içten içe hiçbir şeyden sigarayı bırakmaktan korktuğum kadar korkmuyordum! Yıllardır, erteledikçe erteliyordum. Hep bir “dönemimdeydim”. Şu geçsin hele, bu geçsin hele derken 20 yıl geçti. Dertler, sıkıntılar geçmedi, beklenen tarihlere hep yenileri eklendi...
Artık sigara içmediğim halimi hatırlayamaz hale gelmiştim. Hatta çok uzun yıllar sanırım sigara içiyor olduğumu sorgulamadım bile. Bu bendim işte. Ben sigara içerdim. Başka türlü olma ihtimalide yoktu. Bu mavi veya yeşil gözlü, uzun veya kısa boylu olmak gibi bir şeydi sanki. Kaderimdi.

                                                                            …………


Hayatımızda birçok şeyi neden yaptığımızı bile bilmeden otomatikman yapıyoruz.
Aslında bunların bizim gerçekten tercih ettiğimiz seçimlerimiz olup olmadığını sorgulamadan "sadece" yapmaya devam edip, ömrümüzün sonuna kadar devam eden “alışkanlıklar zincirinin ortasında” bir hayat geçiriyoruz.

Neden televizyon izliyorsun?  “Çünkü beni rahatlatıyor, kafamı dağıtıyor” --- EMİN MİSİN? İNSANIN BİR KOLTUĞA OTURUP HAREKETSİZCE SAATLERCE DURMASI SENCE İNSANIN DOĞASINA AYKIRI DEĞİL Mİ? KENDİNE TV İZLERKEN BİR BAK DIŞARDAN, ŞİMDİ TV Yİ KAPAT, NE YAPIYORSUN? SADECE DURUYORSUN! ASLINDA HİÇ BİR ŞEY YAPMIYORSUN. HAYATA PASİFSİN. HAYATA KATILIMCI DEĞİLSİN. VE BUNU HER GÜN SAATLERCE YAPIYORSUN. YAZIK DEĞİL Mİ AKIP GEÇEN HAYATA?

Neden bir oturuşta 5 duble rakı içiyorsun ertesi gün başın çatlayarak uyanacağını bilsen bile?

Neden git gide şişmanlıyor olmana rağmen yerli yersiz sürekli atıştırıyorsun?

Neden ihtiyacın olmadığı halde deli gibi alışveriş yapıyorsun hem de devamlı?

Neden çok da sevmediğin insanlarla sırf yalnız kalmamak için görüşüyorsun?

Neden sana iyi gelmeyen o sevgiliden bugün şuan ayrılıp çekip gitmiyorsun?

NEDEN AKCİĞERLERİNİN ÜZERİNE BİR ZİFT GİBİ YAPIŞIP SENİ ÖLDÜREBİLECEK KADAR ZEHİRLİ BİR DUMANI SÜREKLİ İÇİNE ÇEKİYORSUN?

--Bilmiyorsun tam olarak değil mi? Bu sorular gibi nedenini bilmeden yaptığın otomatik alışkanlıkların varsa, hayatının komutasına eline alamıyorsun demektir. İçten içe doğru olmadığını bildiğin ama yapmaya devam ettiğin her nokta senin için bir yenilgidir. Bunu değiştirebilmek ise bir zaferdir. Önce özsaygını kazanırsın, sonra hayatın kendisini.

Neden sigara içen bir insansın? Sorusuna verebildiğin tek cevap aman işte ya “iki sigara keyfim var ona da karışmayın canım” mı? O halde çok klişesin! O sigara diye küçümsediğin minik beyaz şey var ya… O seni yavaş yavaş öldürüyor! Daha ne olsun ayol! Keşke kumarbaz olsaydın! En azından hapiste beş parasız kalırdın ama ölmezdin!

“Tek kaçamağım sigaram vallahi, başka da bir keyfim yok yemin ederim”

İşte burada en büyük yanılgı başlıyor. Sigarayı “canın istediği için”, “sana keyif verdiğini için”, “seni rahatlattığı için” falan içtiğini zannediyorsan yanılıyorsun! Sana yeni bir haberim var! Sen bir nikotin bağımlısısın! Ve tüm bağımlılar gibi bağımlı olduğun madde kanında azalmaya başlayınca yoksunluk duygusu hissediyorsun ve bağımlı olduğun maddeden bir “kick” aldığında zehir yerini buluyor ve yoksunluk stresin azalıyor. Sen de sigarayı “hayatın stresine” iyi geliyor zannediyorsun! Yani aslında stresin nedeni de o, çözümü de… Diğer tüm bağımlılıkların hikayesi gibi.


Sigaranın strese iyi geldiği koca bir yalan! Doğru olsaydı, sigara içmeyen insanların elinde senin gibi sihirli bir yöntem olmadığı için (sigara) stresle mücadele edemeyerek delirmeleri gerekirdi.

Ya Keyif sigaralarına ne demeli?
Kardeşim, almışsın sevdiğin kadını karşında, deniz kenarındasın, gün batıyor, rakını yudumluyorsun… şimdi de stresini alan sigara oldu sana “keyif sigarası”… öyle mi? yemezler!!!
Bir paket sigaranın içindeki tüm sigaralar aynıdır, kahveyle iyi gideni, yemek sonrası iyi gideni, dertliyken iyi gideni, keyifliyken iyi gideni diye bir şey yoktur. HAYAT diye bir şey vardır! Sigarayı her an içtiğin için sigara hayattaki zaten var olan bütün duygularında sadece oradadır! Tek işlevi de seni hasta etmektir. Gri bir dumanın derde deva olduğuna inanmak ahmaklıktır. Öyle olsaydı yeryüzündeki bütün insanlar bu veleti kullanmaz mıydı? Tek akıllı sen misin? Hayır, sen sadece keyif tuzağına düşmüş bir bağımlısın... O gün batımında rakı içiyor olmak zaten keyiflidir, yanında içtiğin o sigara esnasında sen zaten keyiflisindir. Zehirli bir dumanın senin keyfine gerçekten bir katkısı olabileceğine canı yürekten inandığına emin misin? Ve yine zavallı sigara içmeyen insanlar senin bu her derde deva mucizevi sırrından faydalanamadıkları için gün batımından ya da rakı içmekten gerçekten daha mı az keyif alıyorlar??? Bunların hepsi şartlı refleks. İnanca dönüştürdüğümüz yanılgılar. Beyin yıkamalar. Yanlış kalıplar. Zannetmeler.
                                                                         …….


Bedelinin ölüm olduğu bir alışkanlığımdan neden vazgeçmediğimi bilmiyordum. Beni yavaş yavaş öldüren bu dumanı gerçekten sevdiğim için değil bağımlı olduğum için içtiğimi fark etmem katıldığım bir günlük bir eğitimle oldu.
Belki sen daha önce birçok kez sigarayı bırakmayı denedin. Ben 20 yıl boyunca hiç denememiştim. Çünkü ne de olsa sigara içmeyi seviyordum, sevdiğim için içiyordum. İnsan yapmayı sevdiği bir şeyi niye bırakırdı ki?


Sana bu yazımda uzun uzun bu eğitimin içeriğini anlatmak değil niyetim. Nikotin bağımlılığından kurtulmak istiyorsan google’dan “Allen Carr’s Easy Way” i araştır. Kitaplarını oku, videolarını izle ya da benim gibi direk 1 günlük workshop una katıl. Benim gittiğim eğitim merkezi Etiler’deydi. 6 saat sürdü. Workshop esnasında hiçbir görsel kullanılmıyor. Televizyonlarda gördüğümüz mide bulandırıcı görüntüler yok. Hatta sigaranın sağlığa zararları da anlatılmıyor çünkü böyle yapmanın, katılımcıların zekasını aşağılamak olduğu düşünülüyormuş. Hepimiz sigaranın kanser yaptığını biliyoruz artık ama yine de içiyoruz. 


İşte Allen Carr yöntemi meseleyi bu açıdan ele alıyor. Bir insan onu öldüreceğini bildiği halde sigara neden içer? Ve neden bırakmaktan korkar? Bunların altındaki öz duyguları öyle bir açıklıyorlar ki, sigaraya bakış açın sonsuza dek değişiyor. Bu workshop ta araç gereç gibi şeylerde kullanılmıyor, nikotin sakızı, bant, lazer, hipnoz vs. Sadece neden içtiğini ve neden bırakmadığını acı bir şeklide anlıyorsun. Hayatta gücüne en inandığım şey gerçekleşiyor, bakış açın değişiyor. bir meseleye bakış açın değişti mi değişim kökten ve geri dönülmez oluyor. Bunu hayatımın bir çok noktasında deneyimledim. Son 3 yıldır hiç bir ilaç kullanmadım, ne aspirin ne vitamin ne antibiyotik. İdeal kiloma kavuştum. Alkolü ve sigarayı hayatımdan çıkardım. Her gün spor yapıyorum. Vaktimi öldürmüyor, yaşatıyorum. Hayatımdan vakit çalan her şeyi çıkardım, en zor olanları bile. Bunların hiç birini bir araçla yapmadım ya da ilaçla ya da bir yöntemle. Sadece değişmesini istediğim şeylere karşı olan bakış açımı ve inanç kalıplarımı değiştirdim. İşte Allen Carr ın anlatmaya çalıştığı da bu. Sigarayı öyle  bir bırakmalısın ki, arka masadan dumanı geldiğinde canın istememeli, hatta içenler için üzülmelisin. Artık sigarayı sevdiğin yanılgısının yerine sigaranın iğrençliğinin gerçeği olmalı belleğinde. 


Tabii ki bundan sonrası size bağlı. Ben bilgi insanıyımdır. Aklıma yatarsa bir dava / benim için harekete geçmek artık an meselesi haline gelir. sigara köleliğinin içinde bağımlı bir zavallı olduğumu görmek ve bunun bilimsel olarak ispatlandığını öğrenmek beni derinden üzdü. Sigara içiyor olmanın benim keyfi tercihim değil, bir eroinman ile aynı gerekçelere dayalı bir bağımlılık olduğunu anlamak benim için çantamdaki paketi ve çakmağı fırlatıp atmama yeterli oldu.


İlk 3 gün kanımdan nikotin temizlenecekmiş. En zor olan süreç buymuş. İçimdeki nikotin canavarı “beni besle beni besle diye bağıracak tırmalayacakmış”. Eğer ben bir tane yakarsam ve içime çekersem rahatladım, stresim azaldı zannedecekmişim ama aslında bir sonraki sigara için tuzağa düşmüş olacakmışım çünkü yarım saat sonra canavar tekrar “Nikotin! Nikotin!” diye bağırmaya başlayacakmış. Bir sigara yakmam ardından bir sigara ordusunu da içeceğim anlamına gelecekmiş.
Fiziksel bağımlılığım 3 gün sonra geçecekmiş! Bu iyi haber!

Sonra psikolojik bağımlılığım başlayacak… El alışkanlığım, cafelerde otururken, rakı balık yaparken boşluğa düşmem gibi… Bunun da 21 gün süresi varmış. İnsan her neyi 21 gün boyunca düzenli bir şekilde yaparsa veya yapmazsa alışkanlık temeli oluşuyor veya kırılıyormuş. Yani 20 yıllık sigara serüvenimi aşağı yukarı 1 ay içerisinde bedenimden ve ruhumdan atabiliyor muşum! Ne müthiş değil mi?


Bugün sigarasız 3.günüm. İçimde çığlık atan nikotin canavarına yenilmeye niyetim yok! Evet içimi tırmalıyor biraz namussuz. Tarifi imkansız bir şeyler hissediyorum ağzımdan ciğerime inen o borunun içinde… sanki karıncalar var, bir şeyler oluyor. Biraz terliyorum, biraz tedirginim. Hatta dün bir ara sokağın ortasında bir banka oturup anlamsızca ağladım. Sanki bir nefes çeksem sıkıntılarım geçecek! Yok anam yemezler! Bu bağımlılığa yenilmezler! 3-5 gün / 3-5 hafta direnirim, gerilirim gerekirse ama bundan sonraki ömrümde artık sigara içen bir insan olmak istemiyorum. Ben sağlıklı yaşamayı seçiyorum. Sesimin kalınlaşmasını, göz beyazımın, diş etimin, tırnaklarımın sararmasını seçmiyorum. Güzel ve mis gibi kokan bir insan olmak istiyorum. Akciğer kanserinden acı çekerek ölmek istemiyorum.


Kendimi telkin ediyorum. Ben bu bağımlılıktan ve hayatımda vazgeçmekten korktuğum diğer her şeyden daha güçlüyüm. Ben insanım. Allah’ın yarattığı en muhteşem varoluşum. Hiçbir madde, hiçbir olumsuzluk, benden güçlü olamaz.


Hoşçakal Sigara Laneti. Defol Git Hayatımdan. Bir Daha Da Gelme. Artık İstenmiyorsun Bu Evde!




23 Mart 2013 Cumartesi

eskizde kalmış hayatlar

             


keşfedilecek ne çok ülke
sevişilecek ne çok gece vardı

ne çok cadde vardı yürünecek el ele
ve üstüne tartışılacak bir o kadar da çok mesele

karşılıklı oturulacak ne çok masa
kutlanacak ne çok gün vardı

uyunacak ne çok yatak
sarılacak ne soğuk Aralık Ocak

uzanacak ne kumsallar
seyir edilecek ne denizler vardı

özlenecek ne çok ayrı saatler
kavuşacak ne çok sabah vardı

daha hayat vardı...