istanbul un adamları. sizi kim bu kadar yaraladı.
hiç düşündünüz mü
sevmek bu kadar zor olmamalı.
istanbul un adamları. tıpkı şehrin sokakları.
ya tepelere çıkarsın sonra tutunamayıp geriye kayarsın
ya inersin tüm yokuşları
kısa bir an sanırsın oldu
aslında o geçici bir karın tokluğu
istanbul un adamları. tüketmişler her yanı.
girilmemiş sokak öpülmemiş dudak kalmamış
haberin yok
daha tanışmadan tüketmişler seni çoktan
özenle kalemini çektiğin o gözleri ağlatmışlar hiç yoktan
saçların bıkmış başkalarının evlerindeki taraksız sabahlardan
tenine dokunmuşlar sonra tenden gelen aşkta boğulmuşlar
haberin yok
seni tanımadan seni tüketmiş bu adamlar
13 Ocak 2014 Pazartesi
acı tek kişiliktir paylaşılmaz
yalnızlık paylaşılmaz
tek kişiliktir
biliyoruz söylemişti bunu bir şair
büyüdük
yalnızlıklarımızı paylaşamadık
şairi saygıyla andık
sonra bir de acılar girdi devreye
acı da paylaşılmıyormuş
tek kişilikmiş
anladık
her acı düşen kalbe müstesna
yanındakine geçmezmiş asla
bir tespih gibi sabırla çekeceksin
paylaşırım sanırsan yanılgıya düşeceksin
benden sonraki nesiller
acıyı da yalnızlık gibi bilsinler
paylaşılmayacağını söylemişti bir şair
desinler
tek kişiliktir
biliyoruz söylemişti bunu bir şair
büyüdük
yalnızlıklarımızı paylaşamadık
şairi saygıyla andık
sonra bir de acılar girdi devreye
acı da paylaşılmıyormuş
tek kişilikmiş
anladık
her acı düşen kalbe müstesna
yanındakine geçmezmiş asla
bir tespih gibi sabırla çekeceksin
paylaşırım sanırsan yanılgıya düşeceksin
benden sonraki nesiller
acıyı da yalnızlık gibi bilsinler
paylaşılmayacağını söylemişti bir şair
desinler
hiç yaşlanmamışsın dedi geçmişimden kalma biri
yaşını hiç göstermiyorsun! diye şaşırdı yeni tanıştığım bir diğeri
önce teşekkür ettim
sonra çekip gittim
ve yaşlanmaya devam ettim
bilmiyorlardı
benim cildimi yaşlandıracak yüzeysel acılarım yoktu onlar gibi
ben içten çürüyordum
derinden
kalpten, mideden, akciğerden
beni bırakıp gittiğin yerden
yaşını hiç göstermiyorsun! diye şaşırdı yeni tanıştığım bir diğeri
önce teşekkür ettim
sonra çekip gittim
ve yaşlanmaya devam ettim
bilmiyorlardı
benim cildimi yaşlandıracak yüzeysel acılarım yoktu onlar gibi
ben içten çürüyordum
derinden
kalpten, mideden, akciğerden
beni bırakıp gittiğin yerden
vazoların boş kaldığı günlerdi
vazoların boş kaldığı günlerdi
hayatım susturucu takılmış bir silah
namlusunu dayamış göğsüme
tetik bilmem kimin elinde
hayatım dediğim bu şey de
boş vazolar gibi duruyor dünyanın bir köşesinde
insanın kendi aldığı çiçekler doldurmuyor sanki vazoları
oysa tek bir papatya
ne güzel durur rakı bardağında
yatağımın yaylarının gıcırdamadığı günlerdi
aynadaki suretim olmasa
var olduğuma en az üç reşit şahit gerekirdi
salondaki yaysız bir o kadar bahtsız kanepe
boş vazo gibi kalmış bedenimi
akşamdan akşama
misafir ederdi
hayatım susturucu takılmış bir silah
namlusunu dayamış göğsüme
tetik bilmem kimin elinde
hayatım dediğim bu şey de
boş vazolar gibi duruyor dünyanın bir köşesinde
insanın kendi aldığı çiçekler doldurmuyor sanki vazoları
oysa tek bir papatya
ne güzel durur rakı bardağında
yatağımın yaylarının gıcırdamadığı günlerdi
aynadaki suretim olmasa
var olduğuma en az üç reşit şahit gerekirdi
salondaki yaysız bir o kadar bahtsız kanepe
boş vazo gibi kalmış bedenimi
akşamdan akşama
misafir ederdi
anlamıyorum
bir karşılıklı aşkları anlamıyorum
bir karşılığını bulan aşkın sahtekarlığını
bir de balkonundan kahkaha duyulan akşamları
hiç yalnızlık çekmeden
birbirine yetmeyi anlamıyorum
bir de yetinip de
gitmemeyi
kalakalmadan hayatın ortasında
aralıksız çoşkuyla yaşayanları anlamıyorum
ağlamayanların gözyaşları nereye akar
onu anlamıyorum
mutlu olamayanların gülümsemelerin yanındadır
diyorum
bir de ölümden korkmadan
vitrinlere bakıp hoş beş eden yaşlı insanları anlamıyorum
delirmeden bir ömrü devirmeyi
bir de tam olarak nasıl delirildiğini anlamıyorum
bir seni
anlamıyorum
bir de
beni
bir karşılığını bulan aşkın sahtekarlığını
bir de balkonundan kahkaha duyulan akşamları
hiç yalnızlık çekmeden
birbirine yetmeyi anlamıyorum
bir de yetinip de
gitmemeyi
kalakalmadan hayatın ortasında
aralıksız çoşkuyla yaşayanları anlamıyorum
ağlamayanların gözyaşları nereye akar
onu anlamıyorum
mutlu olamayanların gülümsemelerin yanındadır
diyorum
bir de ölümden korkmadan
vitrinlere bakıp hoş beş eden yaşlı insanları anlamıyorum
delirmeden bir ömrü devirmeyi
bir de tam olarak nasıl delirildiğini anlamıyorum
bir seni
anlamıyorum
bir de
beni
bir şehir düşün senle dolu
kendimle göz göze geldim
bir taksinin dikiz aynasında
gözümde sen vardın
bilmem şimdi şehrin hangi sokağındaydın
bir martı ile göz göze geldim
karaköy vapurunda
gözlerinde senle bana ait bir hatıra
hava soğuk bir tek ikimiz varız dışarıda
saçlarım uçusuyor beremle atkımın arasında
gülüyorum kahkahalarla
sen de gülmek ne çok yakışıyor diyorsun bana
eski emek sinemasının orada
göz göze geldim kestaneci o yaşlı adamla
seni gördüğüm o en son an vardı
kestanenin yarığında
kafamı kaldırdım yağmur ile göz göze geldim
damladı gözüme
evlere saklanmadığımız o günler geldi aklıma
sarıldım yağmurun geri kalanına
bir taksinin dikiz aynasında
gözümde sen vardın
bilmem şimdi şehrin hangi sokağındaydın
bir martı ile göz göze geldim
karaköy vapurunda
gözlerinde senle bana ait bir hatıra
hava soğuk bir tek ikimiz varız dışarıda
saçlarım uçusuyor beremle atkımın arasında
gülüyorum kahkahalarla
sen de gülmek ne çok yakışıyor diyorsun bana
eski emek sinemasının orada
göz göze geldim kestaneci o yaşlı adamla
seni gördüğüm o en son an vardı
kestanenin yarığında
kafamı kaldırdım yağmur ile göz göze geldim
damladı gözüme
evlere saklanmadığımız o günler geldi aklıma
sarıldım yağmurun geri kalanına
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)