sabaha karşı uyanır ya insan
işte o vakit
ne varsa yürekte
iki kat ağır çeker
havlunun ıslanması gibi bir şey bu
ya da bulgurun şişmesi
alacakaranlığın ruhun üzerindeki etkisi
ölüm ise yürekteki
idrakı zor seher vakti
gerçek mi hayal mi sorgularsın
bir daha onu görmeyeceğini
ayrılık panikletir
düşürür atmosferdeki oksijen seviyesini
sıkışır tüm organlar
ten atmak için sızlar
üzerine sinmiş kokuyu
saçlar ağlar
uykuda ıslanmış enselerde
dudaklar yanar
soğuktan titreten ateşlerde
geçer birbirine
düğüm olur geçmişin geleceğinle
aşk
sabaha karşı uyanmalarla iyi anlaşır
gereksiz bir gülümse vardır
tuvalete yürüyüşünde
su içerken ağzının kenarlarından
aşk akar görgüsüzce
tartılabilse
en ağır yalnızlık çeker
eşref vaktinde
sokak lambasından bir ışık süzülür kanepeye
odalar boş
koridorlar kimseyi bağlamaz birbirine
şehrin sesini dinlersin gizlice
kaldırımlarda açlığı sokak köpeklerinin
hayalet gibi gezinir
gidemediğin yollardaki ayak seslerin
gökyüzündeki yıldızlar juri olmuş
izler dünyadaki tüm şehirleri
istanbul mutlulukta sınıfta kalmış
gecelerinde gözyaşları sel olup akmış
şehrin sokaklarında dolanan umutlar
bu sellerde boğulup karanlıklara dalmış
sabaha karşı
şehrin gözyaşları
geri dönüştürülen peçetelerde
şehrin çıkışındaki o çöplükte
gözden ırak
hiç ağlanmadı sanki bu evde
bir kız çocuğu ilk kelimesini yazar
gözyaşından dönüşen o temiz deftere