31 Ocak 2014 Cuma

hayat dersi

önce saçlarımı kestiler
kıtır kıtır
acımadılar

sonra gözlüklerinin arkasından vücudumu süzdüler
yukarından aşağı aşağıdan yukarı
utanmadılar

eteğinin boyu kısa dediler
hırr hırr
eteğinin boyu uzun dediler
haha haha

geldiler dudaklarımdan öptüler
mucuk mucuk

gittiler arkalarına bile bakmadılar
bye bye

çok sevdim
boğuldular
ahhhhhhhh!

az sevdim
hatta sevmeden seviştim
şeytansın dediler
tövbe tövbe...

ne ettiysem olmadı
yeminle...

sonra bir ses duydum
ilkokul öğretmenim Kadriye hanımınkine benzer
"hayatta sınıfta kaldın!
otur yerine!"

herhangi biri olsam kendim harici

keşke kendi yazdıklarımı
başkalarının hikayeleri gibi okusam
seni değil de
seni anlatan kelimeleri tanısam

acısı yazanın gönlünde
okuyanın içi bir hoş olur
bir kaç saniyeliğine

kalemi tutan el ağır
kitap belki etmez 250 gram
yaşanılanlar soğuk yıllara yayılmış
okurken bir yandan salatalık yiyen adam
sırtını kalorifere dayamış

şimdi ben başkasına vereyim
seninle seviştiğim geceleri
ceketini giyip gidişini
başkasına vereyim
aklımdan bir türlü çıkmayan gülümsemeni
başkası gidemesin vapur iskelelerine

sonra oturayım bir kahveye
rastgele bir kitap alayım elime
acı çeken bir kadın olsun hikayede

oturup biraz okuyayım
sonra sıkılayım
kahvem bitince
kitabı kapayayım
kadın kalsın hikayenin içinde
ben gideyim başka hikayelere
ellerim paltomun cebinde
sahi ne varmış bu vapur iskelelerinde?




salıncak

bu seferki ömrümde
bir can çıkmadı içimden
canım çıktı
şiirler çıktı
bir de sonu kötü biten hikayeler

doğmamış çocuğumun ağıtından aldım
mısralara kattım
kelimelerle oynadım saklambacı
kafiyelerde çığlık attım diş çıkarırcasına

bu sefer öğrendiklerimi
satırlara anlattım
hayatta bir doğru yokmuş
doğru yaşamanın da bir önemi
aldım bunu kitabıma başlık yaptım

Pazar günleri yalnızlığımı süsledim çıkardım parka
koydum onu özenle salıncağa
kulağına ninniler söyledim
karanlıklardan ve içip yerlere kusmaktan
bahsettim
bilsin istedim

cümleleri şişe dizdim
bir ters bir düz ördüm
sıkı örülmüş hikayeleri
üşümüş akşamlara götürdüm

bayram sabahları
dişli ayrılışlarımı tarak yaptım
saçlarına lastik gibi yok olmayan yalnızlığımı taktım
üç tabure çıkardım
birine kafamdaki sesi oturttum
diğerine gözlerimin bugüne kadar gördüğü herşeyi
aralarına geçtim
fotoğrafımı çektim

sonra bir sonbahar günü
evde bırakmıştım tüm kelimeleri
o parka gittim
başkalarının salıncaklarını izledim
kimi yaşlılığını sallıyordu
kimi bacaksız doğmuş olmanın kaderini
koşup gidemediği bahçeleri

herkes çok özenli
oysa ki
hepimiz toplansak
koysak hayatlarımızı salıncaklara
çağırsak mağarada yalnız yaşayan o devi
itse göğe tüm dertleri
benim yalnızlığım
senin kırışık gözlerin
annemin hasta karaciğeri
uçsa gitse başka bir gezegene

boş kalsak biz
sahile vurmuş
balıksız bir ağ gibi

takılmasa hayat düşüncelerimize