16 Nisan 2014 Çarşamba
13 Nisan 2014 Pazar
7.2
bir yaz gecesiydi ağustostan
sanırsın yılın başka günü kalmadığından
on sekizinci günüydü üstelik
büyük düzce depreminin on dördüncü yıl dönümü
benim depremimin ilk günü
karaköyde bir tahta masaya oturmuştuk
ilk randevu için masa fazla küçük
yüzlerimiz birbirine fazla yakın
ömrüm boyunca bakabilirim bu yüze demiştin
bir an içimden geçirmiştim
bu bir kavuşma mı
bir deprem mi
kim bilir
benim bilmediğim kesin
gözlerinin kahverengisi memleket toprağı oldu
gülümsemenle akasyalar çiçek açtı
o masaya oturana kadar tenime batan bütün dikenler
son buldu kirli sakalının bittiği yerde
iki dudağının arasındaki nefeste
ılık meltemler uzak denizleri getirdi koydu masamıza
yıldızlar yağdı başıma taç oldu
karşımızda sarayburnu tarihin tüm ışıklarını yaktı
hükümdarlar padişahlar sultanlar soytarılar filler ve fareler
davetlimiz oldu
toplar atıldı bu sefer avrupa yakasından antartikaya
rakı döküldü eteğimin kenarına beyaz dantel oldu
düğün mü cenaze mi belli değil
martılar eski bir şarkı tutturdu
balıkçıların oltasına iki harf takıldı
iki harfle bir hikaye yazılmazmış
anladığımızda
garson masaya hesabı koydu
düzlüğümün zelzelesi oldun
aydınlığımı karanlıklarında boğdun
her şey ters düz
tepe taklak
tavanımdaki derin çatlak
uykuda yakalandım
sahici olan hangisi anlamadım
duvarlarımdaki tüm doğrular
yerlere düşüp parçalandılar
uyuduğum yatak yandı
sensizlik kırık cam gibi geceme battı
bugün onsekiz ağustos düzce depreminin onbeşinci yıl dönümü
benim depremimin birinci
gerçek duvarları olmayan prefabrik bir evde yaşıyorum
ne akılda bir fikir
ne gönülde bir sevda
ne bu plastik duvarda çivi
durmuyor
hayatımın hamuru bir türlü tutmuyor
odama rüzgar sızıyor
rüzgarın içine saklanmış ıslıklar
kulağıma depremlerden sonra yeniden kurulan şehirlerin hikayelerini fısıldıyor
yatağımın altında iki harf
bir cümleyi başlatmak için firavun sabrıyla bekliyor
sanırsın yılın başka günü kalmadığından
on sekizinci günüydü üstelik
büyük düzce depreminin on dördüncü yıl dönümü
benim depremimin ilk günü
karaköyde bir tahta masaya oturmuştuk
ilk randevu için masa fazla küçük
yüzlerimiz birbirine fazla yakın
ömrüm boyunca bakabilirim bu yüze demiştin
bir an içimden geçirmiştim
bu bir kavuşma mı
bir deprem mi
kim bilir
benim bilmediğim kesin
gözlerinin kahverengisi memleket toprağı oldu
gülümsemenle akasyalar çiçek açtı
o masaya oturana kadar tenime batan bütün dikenler
son buldu kirli sakalının bittiği yerde
iki dudağının arasındaki nefeste
ılık meltemler uzak denizleri getirdi koydu masamıza
yıldızlar yağdı başıma taç oldu
karşımızda sarayburnu tarihin tüm ışıklarını yaktı
hükümdarlar padişahlar sultanlar soytarılar filler ve fareler
davetlimiz oldu
toplar atıldı bu sefer avrupa yakasından antartikaya
rakı döküldü eteğimin kenarına beyaz dantel oldu
düğün mü cenaze mi belli değil
martılar eski bir şarkı tutturdu
balıkçıların oltasına iki harf takıldı
iki harfle bir hikaye yazılmazmış
anladığımızda
garson masaya hesabı koydu
düzlüğümün zelzelesi oldun
aydınlığımı karanlıklarında boğdun
her şey ters düz
tepe taklak
tavanımdaki derin çatlak
uykuda yakalandım
sahici olan hangisi anlamadım
duvarlarımdaki tüm doğrular
yerlere düşüp parçalandılar
uyuduğum yatak yandı
sensizlik kırık cam gibi geceme battı
bugün onsekiz ağustos düzce depreminin onbeşinci yıl dönümü
benim depremimin birinci
gerçek duvarları olmayan prefabrik bir evde yaşıyorum
ne akılda bir fikir
ne gönülde bir sevda
ne bu plastik duvarda çivi
durmuyor
hayatımın hamuru bir türlü tutmuyor
odama rüzgar sızıyor
rüzgarın içine saklanmış ıslıklar
kulağıma depremlerden sonra yeniden kurulan şehirlerin hikayelerini fısıldıyor
yatağımın altında iki harf
bir cümleyi başlatmak için firavun sabrıyla bekliyor
11 Nisan 2014 Cuma
kulis
merdiveni kullandım
kalçalarımı eritmem gerektiğinden
ne yalnızlığım belli
ne kalçalarım korsesi
sahilde bir banka oturdum
kalçalarımı bankın kenarına koydum
genç bir çift geldi oturdu yanıma
aşkları hain bir güneş gibi vurdu
pudralı yalnızlığıma
gençliğim geldi oturdu diğer yanıma
ağzında sarı bir papatya
boş ve aylak geçirdiğim tüm vakitleri
alıp ekleseler ömrümün sonuna
gece gezmesi
elimde bir sepet
yıldızları topluyorum bu gece
sonra sana geleceğim bekle
masanın üzerine dökeceğim bütün yıldızları
rakı da getireceğim bir şişe
kadehime yıldızları atıp içeceğim buz niyetine
tüm olmamış dileklerin sanığı bu yıldızlar
rakıyla kana karıştıklarında belki anlarlar
olmayan dileklerin insanın kanına nasıl dokunduğunu
8 Nisan 2014 Salı
deli maviler
rüyalarımda bir sevgili var
gerçek dediğimiz hayata gelmeyecek kadar beyaz
rüyalarımda bir sevgili var
bütün eski sevgililerimin özlediğim taraflarını taşıyor
birinde onun gülüşünü görmüşüm de vurulmuşum
diğeri onun sesiyle çağırmış beni, ondan dönüp bakmışım
zerrelerin toplamı gibi bir şey o
bugüne kadar yaşanan her şeyi manalı kılan
ne ben çağırıyorum onu
bu kornalı, telaşlı
elindeki kılıçla hayatı insanlara pay eden
bolluğun, kardeşliğin olmadığı bu demokratik sabaha
ne de o geliyor şehrin terinin sindiği kirli ve yorgun akşamlara
biz altın saatlerde buluşuyoruz gizliden
hayat ebeveyn gibi odasında uyurken
vedalaşıyoruz göreve giden asker ve karısı gibi alacakaranlıkta
hasret büyüyor içimde
doğuracağım onu dolanıp durduğum bu fani dünyanın
çıkış kapısını bulduğumda
gerçek dediğimiz hayata gelmeyecek kadar beyaz
rüyalarımda bir sevgili var
bütün eski sevgililerimin özlediğim taraflarını taşıyor
birinde onun gülüşünü görmüşüm de vurulmuşum
diğeri onun sesiyle çağırmış beni, ondan dönüp bakmışım
zerrelerin toplamı gibi bir şey o
bugüne kadar yaşanan her şeyi manalı kılan
ne ben çağırıyorum onu
bu kornalı, telaşlı
elindeki kılıçla hayatı insanlara pay eden
bolluğun, kardeşliğin olmadığı bu demokratik sabaha
ne de o geliyor şehrin terinin sindiği kirli ve yorgun akşamlara
biz altın saatlerde buluşuyoruz gizliden
hayat ebeveyn gibi odasında uyurken
vedalaşıyoruz göreve giden asker ve karısı gibi alacakaranlıkta
hasret büyüyor içimde
doğuracağım onu dolanıp durduğum bu fani dünyanın
çıkış kapısını bulduğumda
her şeyden biraz
senden biraz
benden biraz
ikimizden biraz
sensizlikten biraz
bensizlikten biraz
başkalarından biraz
olur muydu, kim bilir
daha da fazla çabalasaydık biraz
vazgeçtim biraz
tutuklu kaldım biraz
işte geçiyor günler
yaşıyor gibiyim
az biraz
benden biraz
ikimizden biraz
sensizlikten biraz
bensizlikten biraz
başkalarından biraz
olur muydu, kim bilir
daha da fazla çabalasaydık biraz
vazgeçtim biraz
tutuklu kaldım biraz
işte geçiyor günler
yaşıyor gibiyim
az biraz
big bang
parmaklarımın ucunda gökyüzü
dünya ayaklarımın altında
ben, ben oluyorum
sanki ilk defa oluyormuşcasına
dünya ayaklarımın altında
ben, ben oluyorum
sanki ilk defa oluyormuşcasına
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)