31 Aralık 2013 Salı

kolay bir hayatı zor yaşadınız mı hiç

gül almış bir kadın gibi gülüp
geriye sadece dikeni kalmış bir gül gibi ağladığınız oldu mu hiç

üstünde oturduğunuz sandalyeden
tabağınızın durduğu masadan
üstünüzdeki kazaktan
ve parmak izlerinizi taşıyan şu rakı bardağından bunalıp
kalkıp gidemediğiniz oldu mu
kalabalık yalnızlıkları tek yalnızlara tercih ettiğiniz

aynı anda çok üşüyüp, içinizdeki yangınlardan terlediğiniz oldu mu hiç
ılık bir meltem eserken deniz kenarında, çengeli yutmuş balık gibi nefes alamadığınız
gökyüzüne bakıp hücresi dar gelen iri bir mahkum gibi dünyaya sığamadığınız oldu mu hiç

sabah gözünüze çok güzel gözüken bir şehrin
akşamüstüne doğru zalimleştiği oldu mu hiç

bacaklarınızın afrikaya kadar koşacak güçte olduğu halde
evinizin yıllardır oturduğunuz köşesine çivilendiğiniz oldu mu

ölmekten korkup yaşamaktan daha da çok korktuğunuz oldu mu hiç


29 Aralık 2013 Pazar

şimdi  bir yıldız kaysa
kayalıklarda oturan yaşlı adam bir dilek tutsa
yıldız denize dalsa
adam gözlerini kapasa
bir daha hayata gelmek istediğini haykırsa

tanrı takvime baksa


şimdi bir yıldız kaysa
kırklarında bir kadın
kendini soğuk fayansların üstüne atsa
tuvaletin küçük camından göğe baksa
bir bebeğe hayat vermek istediğini haykırsa

tanrı takvime baksa



kalp sıkışır
hatıralar evleri dolaşır
akla geceden kovulan karanlık bulaşır
yastık yorganla savaşır
zamanın azlığı
içimdeki hasretleri odanın içine taşır
nefesim rüzgara karışır

                             sabaha karşı



kravatın düğümü çözülür
ademin elması tutsaklığına üzülür
tabak çanak sesleri
eve dönme çilesi
kaldırımlar sokaklar balkonlar
anlar beni acelesi olmayanlar
hayat eve dönüyor
şehre çıkıyor tüm yalnızlıklar
                         
                             akşama karşı

16 Aralık 2013 Pazartesi

bir dünya var
benim dünyamın uzağında
ateş saçan dinozorların ve buzulların ardında

bir dünya var senin yanında
göğünün rengi cennet mavisi
suyu gönlümün çaresi

bir dünya var senden uzakta
düşmüş benim avucumun ortasına
ne gülü kokar
ne bülbülü yüzüme bakar

bir dünya var zihnimle ulaşamadığım
orda sen varsın
ve bütün büyük şairler
ırmaklar var
anam babam kardeşlerim var
rengarenk hayvanlar

gönül var
ağrısı yok
sevmek var
yitirmek yok

bir dünya var
içinde (bir) ben yok

15 Aralık 2013 Pazar

sağa dönüyorum kalbimin sağı acıyor
sola dönüyorum solu
yatağım / uçurumun ucu
geceliğimin danteli
sevişmiş olmamızın suçlusu

saat sabanın dördü



saat sabahın dördü
kadın hayata sırtını döndü

saat sabahın dördü
adam ona bu saatte şiir yazdıran kadere sövdü

saat sabahın dördü
kelebek
bir günlük hayatın sırrını çözdü

saat sabahın dördü
tuvalete uyanınca
gece seviştiği adamın çoktan gitmiş olduğunu gördü

saat sabahın dördü
bir genç kız
sevmeden
ilk kez öpüştü

saat sabahın dördü
ne manyak bu gökyüzü
gece desen karanlık değil
gündüz desen aydınlık
sıkışmış
takım elbise giymiş bir homoseksüel gibi

saat sabahın dördü
şehrin uyuyamayanları
geceyi saçlarından ördü

saat sabahın dördü
meleklerin ve şeytanların çatışmasından ötürü
şair viskisinden bir yudum daha alıp
öldü











zihin.
çalış. çalış. çalış.
zihin.
şimdi dur.
uyu.

gönül.
sev.
daha çok sev.
delirircesine sev.
gönül.
şimdi unut. sil.

ruh.
duy.
kokla. dokun. yarat.
ruh.
rahat. rahat. rahat.

beden.
güzel ol. zayıf ol. zinde ol.
öyle ol. böyle ol.
şimdi.
yok ol.

12 Aralık 2013 Perşembe

benim hayatım ortadan ikiye ayrılmış
hatta üçe beşe sekize
benim hayallerim sana ayrılmış
teke
boşa gitmişler
sen gelmeyince

11 Aralık 2013 Çarşamba

senden apar topar ayrılırken
evinde unuttuğum terliklerim
çoktan misafir terliği olmuştur

başka ayaklar
evinin koridorlarında
sana doğru koşmuştur

uyurken gecenin sessizliğinde
içime çekerek öptüğüm ensenin kokusu
çoktan başka ciğerlere dolmuştur

de ki

hadi de ki
şimdi bu kar felaketinde
giydim ceketimi taktım beremi ve eldivenimi
yürüdüm sana
de ki çaldım zilini
de ki sen de açtın kapıyı

üstüne üstlük bir de yalnızsın diyelim
karnın da aç ki ne aç
de ki bir şişe kırmızı şarap getirmişim sana
yanına da yaparız domatesli bir makarna

hadi diyelim ki bir de beni öptün
sıcacık.
oh.
bir an yok oldu kar fırtınasının beyaz yalnızlığı
şarabın rengi deydi
kaldırımlardaki buzlar eridi

sarıldık...
ve uyuyakaldık....


e sonra
de ki kar durdu
talihsizlik bu ya
güneşin bir anda sahneye çıkası tuttu
şarap bitti
hayat başladı

sana bir telefon geldi
acil olanından
gitmen gerek
fazla alıştırmadan


istanbul sanki hiç bu kadar soğuk
hiç bu kadar sensiz olmamıştı
gökyüzü bu kadar çok yıldızlı iken
sokaklar hiç bu kadar karanlıkta kalmamıştı
saat bu kadar geç
gitmek için hiç bu kadar erken olmamıştı

5 Aralık 2013 Perşembe

tir tir

seninleyken
      bir tanem
            gündüzüm geceye karışır
                 gecem nefesine muhtaç kalır
                      saatler düşer duvarlardan
                             aç olan bir tek yüreğim kalır

seninleyken
      bir tanem
          gözlerim seyre dalar
               kirpiklerinin arasına
                    hayatın sırrı dolar

seninleyken
       bir tanem
           4 bir yanımı
              ve
                1 başımı
                     dudaklarımın arasını
                           göğüsümün çatalını
                                   korku basar

tir tir titrer
       içimdeki kaybolmuş ihtimaller
            bilirler
                  yarın yok
                        sen ve ben gibi
                                   bugün de
                                          dakikalar sonra
                                                   sona erer.

geçememiş geçmiş

hikayeler.
gelir geçerler.
anlar.
saliseler.
bölük pörçük geriye kalanlar.
ve sen
ve o sokak
o gülümseme
o son gece
sonra bir son gece daha
bir çok sonlar
o taşınmalar
o sarılmalar
anam babam herşey
gözümün kıyısındaki kırışıklıklar
değişenin baktığım aynalar değil
kendim olduğunu anlamak

geçmiş / bir kelime
şiir gibi
devrik

hayat / bir çok kelime
şiir gibi
başı sonu olmayan
yan yana
mazasızlıklardan
mucizeler doğuran

3 Aralık 2013 Salı

mutluluklar birikmiyor

mutsuzluklar pintidir.
birikir.
birbirine eklenir.

mutluluklar müsrif
gülümsemeleri anında harcayıp tüketir

diyorum. inanmıyorsunuz.
para birikiyor. kilo birikiyor.
mutluluklar bir türlü birikmiyor.

her güne yeni bir mutluluk gerekiyor




1 Aralık 2013 Pazar

35


Sabahın körü. Hem de pazar sabahının körü. Saat 07.15. Saçma bir andayım. Yanlış bir günün uygunsuz bir saati. Hayat pause da. Kuşlar bile uyanmamış. Köpeğim horluyor. Ben Uyandım. Neden bilmiyorum.

Aklımda düşünülmesi gereken çok fazla şey var. Ödevini yetiştirme telaşında olan tembel bir öğrenci gibi vicdan azabıyla gözlerimi açtım. Galiba ben hayallerimi yetiştiremedim. 35 yaşıma.

Bugün benim doğum günüm. 35 yaşına giriyorum. Biliyorum bundan sonra hiç birşey eskisi gibi olmayacak. Olmaması belki de daha iyi. Eskiden ne iyiydi ki. Hayattı işte yaşanan her şey. Herkesinki gibi bir şeydi.

Bu yazıyı geleceğime yazıyorum. Allah ömür verir de 40 ımda blog uma girip bu yazıyı okursam, kendime hatırlatmak istediğim bir iki şey var.

Doğum günü, yıl dönümü, yılbaşı, açılış vs insanı değilimdir. Hayatımın tüm kutlamalarını sessizce geçirdim. büyük büyük okullar bitirdim. Yeni yaşlara girdim. İş yerleri açtım. Yıllanan, uzun süren aşk ilişkilerim oldu. Hiç biri çılgın bir kutlamayı göremedi. Ben öyle olsun istedim.

Sıradan akşamlarım oldu. Free shop tan ellerim kopana kadar taşıdığım şampanyaları ardı ardına patlattığım. Sabahlarım oldu, nedensiz mutluluklarla dans ederek uyandığım. Aşklarım oldu / Gün dönümlerine canımı feda edeceğim.

Hayatın kendisi bir kutlama. Ve bir cenaze. İç içe.

Benim kalbim de öyle.

Çoşku ve hüzün el ele.

35 yaş yolun yarısı. Cahit Sıtkı ya bugünlerde herkes karşı.
Diyorlar 35 değil artık ömrün yarısı.
Neymiş efendim tıp ilerlemiş, insan ömrü uzamış. Falan filan.

Olabilir.

Ben zaten insan uydurması numeratik yaş hesaplama biçimine göre "yolun yarısındayım" demiyorum.

Ben 35 yaş diye adlandırdığımız hayatımın bu döneminde, hayatı gerçekten yarıladığımı hissediyorum.

Demo bitti.

Artık yayındayız.

Büyüyünce astronot olacağım, oscarlarda ilk önce anneme teşekkür edeceğim hayalleri bitti.

Budur işte.

Hayatın budur.

Ona göre...

Hamur tuttu. Sen oldun.

Tabi ki her an değişiyoruz. Şu üstünde oturduğum tahta sandalyenin içindeki moleküllerin değiştiği gibi. Durmak imkansız. Sabitlenmek imkansız. O yüzden zaten, kendimizin ve bizi çevreleyen hayatın - an be an değiştiğini gördüğümüzdendir - işimizi gücümüzü, evimizi, eşimizi sabitlemeye ihtiyacımız. İnsanız. Uçup gitmekten korkarız.

Ama bu 35 yaş ve sonrası. 35 yaş ve öncesine benzemiyor be kardeşim. Her daim değişmek mümkün ise de," hiç bir zaman geç değil yeniden başlamak için" ise de... değişimi başlatmak bundan sonra artık çok kolay olmayacak. Biliyorum.

Gelecek ne getirecek bilmiyorum. Hepimizin sınav soruları farklı yerlerden. Kopya çekmek imkansız.

Kendi sınav kağıdımdan yakınacak değilim. Kazık sorular var evet, ne diyeyim?
35 senedir çözemediğim bir tek başınalık problemi var ki, hiç ama hiç girmeyeyim...

ömür yarısı eşiğinde durduğum bugün. düşündüğümde. belki de. tek başınalık fiziksel bir durum değildir, diyorum.

sınavımın bu problemine farklı bir bakış açısıyla yaklaşmalı belki de bundan sonra. Tek başınalık dediğin, bir ruh hali. Bunun çaresi yok hiç kimsede. herkes herkese emanet bu alemde.

insanın en değerli eşlikçisi kendisi / bulabilene.
en tehlikeli yol başlar, gözlerini içine çevirdiğinde.

kahır etmemeli
eş, dost, düğün, dernek, komşu, akraba, o, bu, şu
her şey değişir
sen ortasında kal / değişenin.
izle. gülümse.
ama bil.
en sıkı sarılanlar bile birbirine
tek başınadır yüreğinde.

tek başınalık senin için bir eza
hür bir kartal için başka türlüsü mümkün olmayan bir varoluş
kelebekler yalnızlık çeker mi
sen - neden / kimden / ne beklersin - e be güzel kızım
ne farkın var senin kelebeklerden

sınavların en kazığıdır bu
ne zaman ki tek başınalık
balkonumdan gözüken şu incir ağacının hali gibi
sorgulanmayan bir hal olacak
zayıflayan yürek avunmak için başkalarına ihtiyaç duymayacak
o zaman kavuşacak damla denize.
her şey
büsbütün olacak.