5 Haziran 2015 Cuma

toplama takım

Hayatın toplamı ile ilgili birsey dedi bana. Basmane'de kaldığımız otel odasında.  Öğleden sonra iki. Henüz tek lokma yemedi. Hayatın toplamı. Eksik olanların toplamı. Olduramadiklarimiza geç kalmisligi ekle işte onun toplamı. Alsancakta değil Basmane'de kalıyor olmanın ve Alsancak'a gitmek için verdiğimiz taksi paralarının toplamı.... saçmalık.

Hayat bir oyun kurma işidir.  Durmadan konuşuyordu, iri yarı bir rakip ile çarpışmış çaylak bir oyuncu gibi yatarken yatakta. Üstelik bu yatak kırık! Bazası kırık, karyolasının yayları hayatı kaldırmaya yenik. Sırtıma tahta bazanın kırıkları batıyor. Onun umrunda değil. Olsaydı her geldiğimizde aynı otelde, aynı odada ve bu aynı kırık yatakta yatmazdık. Deli olduğu için veya aptal olduğu için yatmıyor bu kırık yatakta, hayatının tutarlı gözükmesi için uygun düşüyor bu kırık yatak onun hayal kırıklıklarına. O rahat ve temiz bir yatakta yatmayı hakketmiyor, çünkü kendisi rahat ve temiz değil. Üstündeki siyah t.shirt ü bilmiyorum kaç gündür giyiyor. Gece onunla yatıyor, sabah uyanıp yüzünü yıkayıp havlu yerine o pis t.shirt e siliyor. Başka t shirt ü olmadığından değil, iki tane daha var t shirt ü, Yolda gelirken bir outletten aldı, üçlü paketli satılanlar var ya, onlardan. Biri ile on gün idare etse, bir ay götürür bu paket onu. Sonra hepsini atar. Biriken ucuz kıyafetler bir delildir zavallılığımıza.

Oyun kurmak gibi kuruluyorsa hayat, bazımız oyun kurucu, bazımız forvet, bazımız skorer, bazımız ise top sürücler olmalıyız. Belki de haklıdır. Sağımıza solumuza bakıp bir takım kurmamız lazımdı hayatın içinde şuursuzca koşarken. Ayrıca bu oyun çok zor bir oyun çünkü teknik direktör çok uzakta,sadece rüyalarımızda ve dualarımızda konuşuyor bizimle. Tam olarak ne dediğini ve ne istediğini anlamak oldukça güç.

Bir mantık olmalı kafanda diye ekliyor bitmek tükenmek bitmeyen konuşmasına, öyle rastgele koşup durmayacaksın, bir planın olacak, pas atacaksın, dinleneceksin, mola vereceksin sonra oyuna geri gireceksin. İşte diyor ben hayatın oyun kurmakla ilgili bir şey olduğunu geç anladım. Sheakspeare diyor ya hayat bir sahnedir ve tüm insanlar birer oyuncu. Doğru ama eksik. Oyuncu olmak için ortada bir oyun olması gerekiyor. Oyunu olmayan oyuncu boştadır. İşte ben boşta kalmış bir oyuncuyum bu hayatta. Sen bana kalk diyorsun hava güzel, çıkalım bu otel odasından. Ben İstanbul'da yaşadığım binadan da şimdi burada kaldığımız otel binasında da, ara sıra gidip saç sakal tıraşı olduğum berberden de çıktığımda sağa mı gideceğim sola mı bilemeden dakikalarca kapı ağzında kalakalıyorum. Çünkü çoğu gün sağa veya sola gitmem fark etmiyor. Beni sağda da bekleyen bir iş ve bir kişi olmuyor, solda da. Diyorum oyunsuz bir oyuncuyum ben bu hayatta.



18 Şubat 2015 Çarşamba

sonrabahar

kar yağmıştı
enfes bir ışık vardı gecede
seslendim sana
uzaktan

uzak değildin belki
yanım olmayan her adres uzaktır bana
seslendim yollara dökülmüş tuzların buharından

sen de tam düşündüğümü yapmıştın
duymamıştın

sonra kar durmuştu
ve bahar gelmişti ardından

6 Şubat 2015 Cuma

nerdesin!

nerdesin!

bir okyanus dalgası gibi yükselir yokluğun gökyüzüne
yağmur olur sensizlik akar şehirlere, ülkelere

herkes duyar
kuşlar çığlık çığlığa
herkes birbirine sorar
nerdesin!
herkes sorar
dünyada yaşayan ve ölmüş herkes sorar
nerdesin!

herkes arar seni
benim için arar
benim çığlığımdır kuşların söylediği
benim açlığımdır savaşları çıkaran
benim acım öldürür zamansız gidenleri
çiçeği solduran benim karanlığımdır

herkes arar benim için seni
rüyalarda arar
sokaklarda
mumların ateşlerinde
dualarda arar
tavan aralarında
satır aralarında
galaksilerde
seni ararlar benim için


nerdesin?

an


bir an
bir an
bir hasret gelir
bir an
öyle bir hasret ki
çarpar suratından
bir kasırga gibi
hayat yolunun tam ortasından

tek bir an
geçecek day-an

gece yürürken
her zamanki kaldırımdan
evine bakarsın
bir yabancı gibi karanlıktan

balkonunda biri vardır oturan
durursun
izlersin
tanır gibisin bir rüyadan

bir göz kırpması arasındaki o minicik an
kalkar...
ve gider

adam



27 Ocak 2015 Salı

karaydınlık

                                             



o gece, oysa -
bir pencere vardı hala, aydınlık -
benimkinden başka

şehir karanlık -
iki ev var - birbirinden habersiz - aydınlık

pencereden süzülen yalnızlık
bu - aydınlanmaz bir karanlık

leylak akşamüstleri

                                                       




beyaz çarşaflar leylak
ellerim. gözlerim.senim.

akşamüstlerim leylak
beyaz martı
morun içinden sessizce geceye ak

bu olanlar...
güzelim leylaklar...

16 Ağustos 2014 Cumartesi

yaz yağmuru

acelemiz olmayan günlerdi
gençtik ve vaktimiz boldu
yaz günlerinde aniden bastıran sağanaklar keyfimize keyif katardı
yatak odamıza çekilirdik
pencereyi açardık ki yağmur kokusu girsin içeri
gök gürültüsü köpeğimizi ürkütürdü
ara sıra kafasını kaldırıp bize bakardı
güvende olduğunu anlayıp, geri yatardı

eski şiir kitaplarını severdik
birbirimizi sevdiğimiz gibi
eskiyen sevgimizi sevdiğimiz gibi
sevgi ne kadar eski
o kadar iyi
kitaplar gibi...

şiirler okurduk ve martılar uçuşurdu
 martılar yağmurun altında uçuşurdu
biz yorganın altında uçuşurduk kanatlanıp

altı üstü bir yaz yağmuruydu aslında
bahanesiydi aşkın ve yalnızlığın
istemezdik dursun yağmur
en az Afrikalı bir köylü kadar

birdenbire

şairin dediği gibi her şey birdenbire oldu
gök birdenbire
deniz birdenbire
aşk birdenbire oldu

aynı aşk
sonra..
birdenbire yok oldu

aşk nereden geldiği belirsiz
nereye gittiğine kafa yormak gereksiz

istinat duvarı

sevgililik dediğin birbirine istinat duvarı olmayı gerektirir
dayanma duvarı

hayata dayanabilme

akıp gitmekten koruyan
yaslandığın

dayanıp yaşlandığın

güçlendiren
çevreleyen

sevgili istinat duvarıysa
sen de onun yitirmekten korkutuğu toprağı olmalısın

sevgililik işte böyle olduğunda yüz güldürür


herkes pusuda
sevmek için bahane arıyor